Dedicated to Itsaso <3
Merhabalar sevgi pıtırcıklarım [Dünyanın en ezik girişini yapmak zorunda değildim aslında]
Muhteşem bir yazdı. Temmuzda Türkiye’ye geldim, deniz-kum-güneş, sevdiğim ve özlediğim insanlarla birlikte olmak, onlar sayesinde başka güzel insanlarla tanışmayla falan güzel bir yaz geçirdim. Öncelikle birazdan bahsedeceğim İspanyol-Bask bir arkadaşımın Türkiye’de geçirdiği iki hafta hayatımın en güzel iki haftası olmuş olabilir. Tabi bu muhteşem yaz boyunca hiçbir sınavıma hazırlanmadım ve eylüldeki sınavlarımı veremedim. Doesn’t matter.
Eylülde İtalya’ya geri geldikten birkaç gün sonra RyanAir sağolsun ucuza bir biletle Pisa-Santander uçuşumu yaptım. Santander Bask Bölgesi’nin (Yazının geri kalanında Euskadi olarak geçecek) dışında ama çok yakınında ufak bir kent.
Basklar denince insanların ilk tepkileri genelde ETA oluyor, haksız da değiller. Daha yeni silah bırakan terör örgütü aslında yıllar önce Franco’nun faşist dikatörlüğüne karşı direniş örgütü olarak ortaya çıkmış, bu sayede büyümüş, Franco geberince de (faşistlere hiçbir saygım yok) de Euskadi’nin veya daha geniş anlamda Euskal Herria’nın bağımsızlığı için teröre devam etmişler. Euskadi ile Euskal Herria arasındaki fark; Euskadi’nin Bask Özerk Bölgesi olması ama Euskal Herria Baskların yaşadığı bütün bölgeler, ki bu bölge 7 ile ayrılıp iki ülke (İspanya ve Fransa) arasında paylaşılmış. Ama bu demek değil ki İspanyollar Baskları ezmiş, faşist dönem hariç Basklar her zaman İspanya’da diğer halklar kadar özgür olmuş. Hatta Euskadi bugün Katalonya ile birlikte İspanya’nın en zengin bölgesi. Bilbao’da aynı caddenin üzerinden otobüs ve tramvay altından da metro geçiyor, komşu bölgelerden insanlar Bilbao’ya çalışmaya geliyor. Bu yüzden Bilbao Euskadi’nin diğer bölgelerine göre daha kozmopolit ve daha İspanyol. Kent dışında tabelalar bazen sadece Baskça iken Bilbao’da ya çift dilli ya sırf İspanyolca. Aşağıdaki harita Euskal Herria’nın haritası, bu illerden yalnızca üçü (Bizkaia, Gipuzkoa ve Araba) Euskadi’de. Yine İspanya’da kalan Nafarroa Garaia’da (Kuzey Navarre) da Baskça resmi dil, yani ayri özerk bölgeler olsalar da Nafarroa’da kalan Baskların da kültürel hakları çalınmamış. Fransa’da kalan üç il ise Fransa’nın üniter bir devlet olmasından dolayı özerk değil, Baskça da yalnızca belediye düzeyinde kullanılıyor. Ama faşizm sırasında İspanya’da neredeyse unutulan Baskça’nın yeniden ortaya çıkarılmasında da Fransız Basklardan yararlanılıyormuş. Bu arada kuzeyde kalan Nafarroa Beherea Güney Navarre, güneyde kalan Nafarroa Garaia Kuzey Navarre demek. Kimse bana bunun neden böyle olduğunu anlatamadı.
(http://eu.wikipedia.org/wiki/Fitxategi:Euskal_Herriko_kolore_mapa.png)
Baskların çok güzel bi bayrağı var, İkurrin (İsp. Ikurriña) bir de Lauburu(Bask Haçı) var.
(http://www.sportvintage.it/wp-content/uploads/2009/05/mugi32_13_ikurrina.jpg)
(http://www.buber.net/Basque/PhotoAlbum/gal/Misc/surrey.lauburu.jpg)
Bilbao. Ufak ama çok güzel bir şehir. Şimdiye kadar gördüğüm diğer şehirlerden farklı olarak öyle muhteşem bir katedrali yok. Merkezde bir tane resmini çekmeyi unuttuğum küçük bir kilise var yalnızca. Onun dışında, Guggenheim Müzesi dışında mimari harikaları da yok. Guggenheim Müzesi Bilbao turizminin en önemli yeri. Bilbao’ya gelen Guggenheim’i görmeye geliyor. Müze nehrin karşı tarafından bakıldığında yelkenli gemiye yukarıdan bakıldığında da açan güle benziyor ve dışı titanyum kaplı. Birinci katta sürekli bir sergi var, diğer katlardaki sergiler değişiyor. Ben ziyaret ettiğimde Kutluğ Ataman’ın Küba eseri de sergileniyordu.
Müze inşaat halindeyken Bilbaolular berbat olacak diye korkmuşlar, hatta inşaatın bırakılmasını savunanlar da olmuş ama inşaat tamamlanınca susmuşlar tabi. Müzenin önünde kocaman bir yavru köpek var, Puppy (İspanyollar Pupi diye okuyor). Üzerindeki çiçekler mevsimine göre değiştiriliyor. Suladıkları zaman muhteşem oluyor, sankı etrafına su sıçratan bir köpek gibi. Tam önünde fotoğraf çektirilirken sulamaya başlarlarsa bi güzel serinlenebilir diye düşünüyorum.
Yukarıdaki fotoğraflardan da görüldüğü gibi Bilbao’nun ortasından bir nehir geçiyor. İspanyolcada nehir El Rio ama Bilbao’daki nehrin adına herkes La Ria diyor. Eskiden liman kentin içine kadar geliyormuş şimdi ise Getxo, Santurtzi taraflarında, yani Bizkay Körfezi kıyısındaki kentlerde.
Bilbao’da ana tren istasyonundan çıkıp köprüyü geçince bir meydana geleceksiniz ve yanında La Ria boyunca uzanan bir park var, orada banklara oturup kız kesebilir, oğlanlara laf atabilirsiniz. Unutmayın ki Jon Kortajarena Bilbaolu, bu size insanların fiziksel özellikleri hakkında yeterli olur. Eşcinsel evliliğin yasal olduğu İspanya’da sıradan barlar da gay bar işlevi görebiliyormuş. Hoşlandığın çocuğa ¿Entiendes? (Anlıyor musun?) diye sormak eşcinsellerin birbirini bulmalarına faydalı oluyormuş. Hiç kimse de birbirini bıçaklamıyormuş. Hatta hazır konusu açılmışken Jon’un lisesinin resmini de koyayım. Altına da Tren İstasyonu ve o dediğim meydanın resimleri geliyor. Jon’un (soyadı daha kısa olsaydı hepsini yazardim ama şimdilik ”ünlüleri sadece ön isimleriyle söyleyen kilolu kız” gibi olmakta sorun bulmuyorum) lisesinin o olduğunu araştırmadım elbette, arkadaşımın liseden sınıf arkadaşı kendisi. (Arkadaşımın arkadaşı benim arkadaşımdır)
Tek başında dalgalanan İkorrin bizim milliyeçileri gıcık ediyor mudur acaba. Merak ettim acaba İspanya İspanyollarındır diye her gün yazan gazeteleri var mıdır İspanyolların. Aslında İspanyol, İspanyalı demek ve İspanyolca denen dil aslında Kastilyaca (Castellano). İspanya’da ne Basklar ne Galegolar ne Katalanlar İspanyolca konuşuyor musun demezler, Kastilyaca konuşuyor musun diyorlar. Latin Amerika’nın bazı ülkelerinde ve ABD’de Kastilyaca’ya İspanyolca deniyor ama İspanya’da Español sadece İspanya vatandaşı -İspanyol- demek. İspanyolca = Kastilyaca = Castellano. Tabi onlarda da faşist dönemde Katalanlara Barcelona İspanyolları gibi saçma sapan şeyler de denmiş, hatta tıpkı bugün cennet vatan Türkiye’de olduğu gibi çocuklara Castellano olmayan isimler konulması yasaklanmış. Politika okuyan birisi olarak faşist devletler ile Türkiye’deki benzerlikleri gördükçe her gün biraz daha az seviyorum TC’yi. Ama umarım bir gün Türkiye de tıpkı İspanya gibi bir demokrasi örneği olur. Her neyse. Bilbao’yu anlatıyordum en son.
Şansıma La Ria’da bir tane Galleon duruyordu, yüzyıllar öncesinden kalma savaş gemisi.
Bilbao’ya şemsiyesiz gitmeyin. Başka ne yaparsanız yapın ama şemsiye mutlaka yanınızda olsun. 20 saniye içinde sağanak yağmur başlayabiliyor. Ve yılın her dönemi böyle. Bu yüzden zaten vaktimin yarısı içeride geçti. Çok az fotoğraf çekebildim.Çektiklerimden bazısı da böyle oldu
Tabi yerlerin sürekli ıslak olmasından dolayı motosikletlerin frenlerken kaymamaları için böyle bir şey yapmışlar, şehirdeki bütün karşıdan karşıya geçme çizgileri (zebra cross?) (türkçesi ne ya bunun?) arasında boş olanları var. Çamaşırlar için de ilginç bir şey yapmışlar.
Fiyatlar konusunda ise her ne kadar Zara, H&M, Pull and Bear, Bershka ve daha niceleri İspanyol olsa da ya Türkiye’yle aynı fiyar ya daha pahalı. Ama Blanco ve Springfield diye Türkiye’de ve İtalya’da görmediğim markalar var ki RyanAir’in 10 kilo limitine dümdüz gidiyorsun.
Baskça muhteşem bir dil ayrıca. Çok güzel kelimeler var.Bildiklerim arasında en güzelleri ahmakıslatan yağmur demek olan ”sirimiri”, dikkat ”kontuz”, doğum günün bla bla ”zorionak”, yedi(7) ”zazpi”. Basklar sayesinde dünyanın sahip olduğu muhteşem şeylerde biri ise ”Pintxos”, kocaman tapas ! Kokteyl olarak da ”Kalimotxo” (kola ve ucuz şarap)
”Ne mutlu İspanyolum diyene !” değil tabi ”Barışa İhtiyacımız Var”
Euskadi’de Bilbao dışında yalnızca bir kere çıktım, o da San Juan de Gaztelugatxe idi. Denizin ortasında bi kayalığa kurulmuş bir kilise. Gitmesi gelmesi çok zor ama iyi terletiyor o kadar merdiven çıkmak.
..
..
..